Şamanizm… (bilgiler)

Şamanizm, insanlığın belki de en eski inanç sistemlerinden biridir. Herhangi bir kurucusu veya kutsal kitabı olmadığı gibi ortaya çıkış tarihi de belli değildir. Şamanist inanca göre dünya, gök, yeryüzü ve yeraltı olmak üzere üç kısma ayrılır. Yeryüzünü, yani “Orta Dünya”yı insanlar oluşturur. Yer altı dünyası olan “Aşağıdaki Dünya”yı ise Tanrı Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar oluşturur. Şaman inancının ayin ve törenlerini yapan, ruhlarla insanlar arasında aracılık eden kişiye Şaman denir. İyi ruhlarla ilişki kurup, iyilik yapan Şamanlara ak-Şaman, yeraltı ruhlarıyla konuşup, Erlik ‘in hizmetinde olanlaraysa kara-Şaman denir. Şamanizm, tarih öncesine ait olan, yeryüzünde hiçbir uygarlığın mevcut olmadığı dönemde oluştuğu varsayılan bir düşünce ve inanç sistemidir. Şamanlığın oluşum serüveninin takvimsel zaman bakımından Mezopotamya ve Sümerlerden 20.000 ile 25.000 yıl öncesine dayandığı varsayılır. Doğa karşısındaki güçsüzlük sonucu doğaya teslimiyetle oluşan, binlerce yıl önce yaşanılan ve hala belli yerlerde devam eden bir inanç sistemidir.

Şamanlığın temelinde insan ve doğanın birlik ile beraberliği ve uyumu düşüncesi yer alır. Evren, dünya, insan, hayvan ve bitkiler âlemi bir bütün olarak düşünülür. Şamanizm’e göre evrende her şeyin bir ruhu, canı vardır. Dağlar, göller, ırmaklar, ormanlar hep canlı olarak kabul edilir ve ağaçlara kutsallık yüklenir. Şamanlar, Gök Tanrı Ülgen’e ulaşılabilmek için içlerine kapanır ve vecde ulaşmaya çalışırlar. Keltlerden, Kızılderililere, Türklere ve Moğollara kadar daha pek çok kavmin inanışı olmuştur. Klasik şamanizmin anavatanı Sibirya kabul edilmektedir.

Asya Şamanizm’inde yer alan üç âlem: Yer, yeraltı, göktür fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-âlem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölümden sonra yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır. Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-âlemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları manasındadır. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist geleneklerde öte-âlemin huzurlu ortamları ise “gölgeler diyarı” gibi başka ifadelerle belirtilmektedir.

Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise gök katlarındaki ortamlara giderler. Altay’larda göğün üç ve dokuz katından söz edilmektedir. Ayinler sırasında göğün bu katlarına çıkılır. Bazı toplumlarda 33 gök dairesinden bahsedilmektedir. Altay Türklerinde tanrı Ülgen’in yedi veya dokuz kızı ve birtakım yardımcı ruhları bulunmaktadır.”Şamanizm’de yeraltı denildiğinde bilinen fiziksel anlamıyla “toprağın altı” anlaşılmaz, her ölen insanın ruhunun göçtüğü ve Şamanların trans deneyiminde gittiği çeşitli katlardan oluşan bir âlem anlaşılır. Şaman, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine veya Göğe gider. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için göğe çıkması gerekir, fakat ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek ya da yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri gölgeler diyarına götürmek için Yeraltı’na inmesi gerekir. Fakat her iki halde de şamanın önce yer altı âlemine gitmesi gerekir, yani herhangi bir nedenle gök katlarını aşması gereken bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir, kimse “Yeraltı”na inmeden göğe çıkamaz. Yeraltı kavramı Grek tradisyonunda Hades biçimine dönüşmüştür. Şaman dünyasında ölüme inanılmadığı için Anadolu’da çoğunlukla “öldü” kelimesi kullanılmaz. Ruhun ölmediğini vurgulamak için, “göçtü”, “Dünya değiştirdi”,“Hakk’a yürüdü” gibi anlatımlar kullanılır.”

Şamanizm’de var olan tek tanrı Gök Tanrısı’dır. Tanrının insanlarla veya başka cisimlerle tasvir edilmesini kabul etmemektedirler. Putlar tanrının tasviri olarak yapılmamıştır. Birinin çok sevdiği bir yakını öldüğünde onun sureti yapılmakta ve evde saklanmaktadır. Şamanizm halk kültürü kanalıyla birçok öğesini tek tanrılı dinlere taşımıştır. Şamanın en önemli görevi ise çocuk ve torunlarına evrensel denge mekanizması çerçevesinde bilgelik aşılayarak onları en iyi şekilde yetiştirmek ve hayata hazırlamaktır. “Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onları Yaratıcıdan ödünç aldınız.” (Kızılderili sözü)

Şaman inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar… Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma şaman veya totem gelenekleri yatar. Günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenek bulunur. Su dökerek uğurlama, mum yakılması, ağaçlara bez bağlanması ve dilek tutulması, mezar taşı koyulması uygulaması, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da,  kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Kurşun dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldir. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “göz boncuğu” takılır.

Gök Direk veya Dünya Direği, bir tür Hayat Ağacı sembolü olarak yerleşim yerinin meydanına dikilen ve tepesinde özel bir kuş veya özellikle çift başlı kartal bulunan bir kutsal sırıktır. Dünyanın temel dayanakları sayılan Gök Direkleri, sembolik olarak, gökyüzünde Tanrı’nın kudret ve kuvvetini simgeleyen yüce çift başlı kartala kadar uzanır. Ulu kartal bu sırığın doruğuna tüner. Güneş doğunun, Ay batının sembolü olduğu için kartalın iki başı bu yönlere doğru dönüktür. “Göğün de bir direği vardır”şeklindeki bu inanış, yeryüzünde çok yayılmış ve âdeta insanlığın bir malı olmuştur. Avrupalılar, eski Roma ve Yunan kültürleri de bu direğe inanırlardı. Bu inanış, Türklerde de vardı.

Ağaç kimi zaman yaşamı, kimi zaman da evreni tasvir etmek için kullanılır. Çünkü ağaçlar kökleri ile yeraltında, gövdesi ile yeryüzünde ve ışığa yönelen yaprakları ile gökyüzündedir, yani evrenin üç katını birleştirir. Yaşamı en iyi simgeleyen de ağaçlardır. İlkbaharda çiçek açmaları, meyve vermeleri doğumu, sonbahardaki yaprak dökümü ise yaşamın sona erişini çağrıştırır. Semitik gelenekte Hayat Ağacı’nı literatüre girişi Tevrat’ta geçen “Tanrının bahçe ortasına Hayat Ağacı’nı ve Bilgi Ağacı”nı dikmesi ile başlayıp; Âdem-Havva’nın Şeytan’ın tahriki ile bu ağacın yasaklanan meyvesinden yedikleri için cennetten kovulmalarıyla devam eder. Yenilen elma bilgidir; yılan ya da şeytan akıldır.” Hayat Ağacı, insanın önüne çıkan çeşitli engellere rağmen aradığı ve ulaşmak istediği ana hedef ve amaç olarak gösterilir.

Castaneda, Şamanizm’e farklı bir anlayış getirmiştir; Şamanizm, taraftarlarına özgürlük kazandırma, kötü ruhların yokluğunu kabul etme gibi esaslara dayanmaktadır. Herkes kendinin şamanı olmalıdır düşüncesi üzerine kurulan Yeni Şamanizm, tutarlı bir hareket olmayıp farklı semantiği ve sayısız fraksiyonları ile karmaşık bir fenomendir. Yeni şamanistler arasında ayrıca Yeniçağ akımına bağlı gruplar, çevreciler, feministler ve yeniden tabiata dönmeyi hedefleyen gruplar yer alır. Bu anlamda yeni Şamanizm, postmodern felsefe doğrultusunda içinden çıktığı gelişmiş endüstri toplumlarına dogmaları, kurumları, ibadetleri olmayan, herkesin kendi mitini yaratabileceği bir din sunmayı amaçlamaktadır.

Gökle yeraltı arasında yani güzellik ve kötülük arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunmaktadır. Yeryüzü iki zıtlık arasında yaşamın varolduğu bir yerdir. Siyahla beyazın, iyilik ile kötülüğün, güzellik ile çirkinliğin mücadelesi arasında kalan insanın kendi doğru yolunu ruhlarının yardımı ile bulmaya çalıştığına inanılırdı. Evrenin yollarını kat etmeye çağrılan şaman, yolunu kaybetmemek için bu yolları mümkün olan en iyi şekilde tanımalıdır; belirli hedeflere yönelmesi nedeniyle bu hedeflere nasıl varacağını bilmelidir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: